Kelebekler insandan daha mutlu yaşadı ömrünü…
İnsanoğlu ise onlarca yıla sığdıramadığı ömründen mutlu olmayı başaramadı…
Doğum ile ölüm arasında sıkıştı kaldı insanoğlunun ruhu ve sonunda ölümün gideceğini bildiği için, hayatını keşmekeş içinde tüketti…
Kelebekler ise anladı hayatın değerini…
Sadece bir gün yaşadı kelebekler…
Kendisini yaratan kudretin sanatının işlediği kanatlarını gün ışığıyla çırpmadan önce, günler boyunca bir koza içinde, karanlığın zulmetine katlandı…
Bir kelebeğe dönüşmeden önce, ipek böceği olarak çektiği o zulmetin paha biçilmez hediyesini, ipek kozası olarak bıraktı insanoğluna…
İnsanın paha biçemediği ipliğe, kelebeğin dünyaya geldiği yaşamın rahmi oldu…
İnsanın onlarca yıl yaşadığı halde, değerini bilmediği, kısa bulduğu ömre inat, kanatlarındaki Yaratanın fırçasından çıkma sanatı gösterdi insanoğluna, kısacık hayatının her anında…
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
Ve hayatın ne demek olduğunu, insandan daha iyi bildiler…
Hayatın bir ateş olduğunu, yakıp kül ettiğini anladılar ve ateşe pervane oldular.
Dört kelebeğin öyküsüdür;
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verirler…
İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der;
"Ateş aydınlatan bir şeydir."
Bu gerçeğin tam bilgisi değildir…
İkinci kelebek ise ateşe biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der;
"Ateş ısıtan bir şeydir."
Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir…
Üçünü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, "işte ateşin gerçek bilgisi" der, "ateş yakıcı bir şeydir."
Dördüncü kelebek bununla yetinmez.
Ateşin çevresinde döner, dolanır, kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur…
Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o…
Ancak bunun artık diğerlerine anlatacak durumda değildir.
Anlatmasına gerek de yoktur…
Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez... Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu…
Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz.
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
Ömrünce gerçek aşkı bulamayan insana inat; ateşin aşk olduğunu bilerek ve aşk için yanmayı bilerek,
İnsanoğlu ise onlarca yıla sığdıramadığı ömründen mutlu olmayı başaramadı…
Doğum ile ölüm arasında sıkıştı kaldı insanoğlunun ruhu ve sonunda ölümün gideceğini bildiği için, hayatını keşmekeş içinde tüketti…
Kelebekler ise anladı hayatın değerini…
Sadece bir gün yaşadı kelebekler…
Kendisini yaratan kudretin sanatının işlediği kanatlarını gün ışığıyla çırpmadan önce, günler boyunca bir koza içinde, karanlığın zulmetine katlandı…
Bir kelebeğe dönüşmeden önce, ipek böceği olarak çektiği o zulmetin paha biçilmez hediyesini, ipek kozası olarak bıraktı insanoğluna…
İnsanın paha biçemediği ipliğe, kelebeğin dünyaya geldiği yaşamın rahmi oldu…
İnsanın onlarca yıl yaşadığı halde, değerini bilmediği, kısa bulduğu ömre inat, kanatlarındaki Yaratanın fırçasından çıkma sanatı gösterdi insanoğluna, kısacık hayatının her anında…
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
Ve hayatın ne demek olduğunu, insandan daha iyi bildiler…
Hayatın bir ateş olduğunu, yakıp kül ettiğini anladılar ve ateşe pervane oldular.
Dört kelebeğin öyküsüdür;
Dört kelebek ateşin gerçek sırrına ulaşmaya karar verirler…
İlk kelebek ateşin uzağından geçip gelir ve şöyle der;
"Ateş aydınlatan bir şeydir."
Bu gerçeğin tam bilgisi değildir…
İkinci kelebek ise ateşe biraz daha yaklaşıp döner ve şöyle der;
"Ateş ısıtan bir şeydir."
Bu da gerçeği anlatmak için eksiktir…
Üçünü kelebek ateşe iyice yaklaşır, alevler kanatlarına değer geçer ve döndüğünde, "işte ateşin gerçek bilgisi" der, "ateş yakıcı bir şeydir."
Dördüncü kelebek bununla yetinmez.
Ateşin çevresinde döner, dolanır, kavrulur ve birden bire ateşin içine dalarak bir an parladıktan sonra, alevlerin içinde görünmez olur…
Ateşin gerçek bilgisini anlayan tek kelebektir o…
Ancak bunun artık diğerlerine anlatacak durumda değildir.
Anlatmasına gerek de yoktur…
Hiç kimse ateşin ne olduğunu başkasının anlatmasından öğrenemez... Ateşe ancak dokunarak öğrenilir, onun ne olduğu…
Hepimiz bu öyküdeki dördüncü kelebek olmayı düşlüyor ama ömrümüzü diğer üç kelebek gibi tamamlıyoruz.
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler…
Ömrünce gerçek aşkı bulamayan insana inat; ateşin aşk olduğunu bilerek ve aşk için yanmayı bilerek,
nihayetin de SONSUZA UÇTU KELEBEK...
Not: Mailime gelen bir yaziydi, begendim, paylasiyorum...Ƹ̴Ӂ̴Ʒ
Not: Mailime gelen bir yaziydi, begendim, paylasiyorum...Ƹ̴Ӂ̴Ʒ
3 comments
Ben de begendim nedense duygulandım da :S
Bu yazı bana iki şeyi hatırlattı.
1-Merhum iskilipli Atıf Hoca'yı anlatan kelebekler sonsuza uçar filmini(Çok güzel bir filmdir tavsiye ederim.bir İskilipli olarak aklıma ilk bu geldi. )
2- İlmel yakin,aynen yakin ve hakkal yakin üçlemesi.
Allah'ı bilme,marifetullah yollunun adımları.
İnşallah Rabbim bizlere de O'nu Hakkal yakin yani dördüncü kelebeğin ateşi hissetmesi ve bilmesi gibi bilip sevmeyi nasip etsin.
isterenklihayat, duygu yüklü kesinlikle...
bluestyle, film tavsiyen icin tesekkürler izlememistim...Duana ise cok icten bir AMiN diyorum.
Yorum Gönder
Ƹ̴Ӂ̴Ʒ Yazacagin seyler benim icin degerli!
Sevgiyle kal, yine beklerim ♥
KelebekGibi