8

500 Yazı

Bloguma 500 yazi yazmisim, ee bu da bir post konusu olmali ama degil mi :)
Bu kadar yazi, kimisi icin birkac ayda, kimisi icin belki seneler süresince yazilabilir (ben de oldugu gibi).
Öncelikle kendime bir soru yöneltecek olursam, blogcu olduguma pisman miyim?
Buna kocaman bir "HAYIR" diyorum. Hic pisman olmadim.
Iyi günlerimde, kötü günlerimde blogum hep vardi, ara ara duraksamam gerekti, bazen ise gaz verme istegi geldi (bu siralar oldugu gibi) :)

Ben eski blogcuyum heee, bakmayin böyle gözüktügüme :P Henüz kenarda bir "Basinda Ben" yazim olmayabilir, dokunmaz :P Takipci sayimda yazi sayimla ayni olabilir, olsun :P
Önemli olan benim buraya hala istekle yaziyor olmam ve hala yorum görünce heyecanla acmam :)

Cok uzatmayayim da size birakayim sirayi, belki blogumla ilgili fikir belirtmek isteyen olur?
~~~~~~~~~~~~~~~
Asagida birkac link ekledim, olurda beni daha cok tanimak isteyip biraz incelemek isterseniz :P 



Not: Yaklasik bir bucuk ay sonrasi blogumun yas gününüde kutlariz, belki hediyeli ;)
Bir Not daha: Bu karikatürü cok seviyorum :P
13

SaCHeR ToRTe

Sizlere simdi daha önce burada ve şurada ismi gecen, Viyana'nin meshur bir pastasi ve benim hastasi oldugum Sacher Torte'den bahsedicem :)
Bu dünyaca ünlü pastanin tarifi (rivayetlere göre) Viyana'daki Sacher Otel'de bir kasada saklaniyormus.Yani ortaliktaki tarifler tamamen orjinali degil. Ama insanlar benzerini yapmaya calisiyorlar deneyerek, iyide ediyorlar :)
Simdi bu pasta nasil meshur olmus diye tarihine inersek kisa ve öz: Zamaninda (1832 yilinda) 16 yasinda pastaci ciragi olan Franz Sacher, bir tatli siparisi üzerine cikolatali pastayi denemis.
Bu pastayi yiyenler begenmis, krala kadar gitmis ünü ve ona da servis edilmis, o da begenince ünlü olmus iste :) Derken dünyaya yayilmis pastanin ünü ve Franz köseyi dönmüstür sanirim :P

Pastayi sevdiren özelliklerinden birkaci; ne cok kuru, ne cok yumusak, ne de cok tatli. Hepsi tam kivaminda insanin damak zevkine hitap eden bir lezzet. Birde normal pastalardan daha dayanikli ;) Viyana'ya yolunuz düserse yenilecekler listenizde mutlaka olmali!

**************

Ben bunun Türk versiyonunu, yani Oktay Usta’nın Sacher Kek Tarifini yaziyorum:
Malzemeler :
5 yumurta
1 çay b.toz şeker
100 gr.tereyağı
100 gr.çikolata
1 çay b.pudra şekeri
3 çorba k.kakao
2 çorba k.nişasta
4 çorba k.un
1.5 su b.toz fındık
Yarım çay b.su
Arası için:
Kayısı marmeladı
Üzeri için:
150 gr.bitter çikolata
1 su b.krema
Hazırlanışı :

Karıştırma kabına 5 adet yumurta akını alın.Yumurta akını mikserle çırpın.Üzerine 1 çay bardağı toz şeker ilave edin ve mikserle çırpıp kar haline getirin.Üzerine 1.5 su b.toz fındık Ve nişasta ekleyip karıştırın. Diğer tarafta çikolata ile tereyağını eritip karıştırın. Bu karışımı da ilave edin.unu,kakaoyu,suyu da eklelyin. Yumurta sarılarını da pudra şekeri ile çırpıp karışıma ekleyin. Bu karışımı alttan üste doğru yumurta beyazlarını çöktürmeden karıştırın.Bu karışımı kelepçeli kek kalıbına boşaltıp 170 derecede pişirin. Soğuduktan sonra ortadan ikiye kesip kayısı marmeladı ile sıvayın. Çikolata sosu için erimiş bitter çikolata ile kremayı karıştırın. Bu sosu soğuyan kekin üzerine dökün. Çikolata sosu donduktan sonra dilimleyerek ikram edin.İçinde kabartma tozu olmayan bol çikolatalı ,nefis bir kek..
 
Not: Icinizde denemis olan yahut deneyecekler, iyi sonuc alirlarsa, banada yazarlarsa cok memnun olurum :)
8

Tevekkülün Gücü

Uzun bir yazi ama kesinlikle okudugunuza degecek ;)
******************
Kendimizi güçlendirmenin bir diğer yolu tevekkül etmektir. Dilimizde bu kelimeye anlamı eş başka bir tek kelime bulamıyoruz.
Tevekkül etmek sınırsız bir güce dayanmaktır. Tevekkülsüzlük gösterdiğimizde ezici stresler altında bunalır; önce ruhsal, ardından fiziksel sağlığımızı tahrip ederiz. Çelik bile olsanız ağır yükler altında ezilirsiniz. Ruh gibi latif, vücut gibi hassas bedeniniz üzerlerine zorla koyduğunuz dünyaları nasıl taşıyacak sanıyorsunuz?
İnsanların çoğu tüm güçlerini üçe bölerler. Güçlerinin bir kısmı geçmişten kaynaklanan acılara, geçmiş ıstıraplara odaklanır. Dikkatinizi geçmişteki olumsuzluklara ne kadar odaklandırırsanız o kadar güç kaybedersiniz.

Düştüğümüz ikinci hata sürekli geleceğe odaklanmaktır. Geçmiş ölmüş, gelecek ise daha doğmamıştır. Sadece şimdiyi yaşarsınız. Yaptığınız her şey şimdi zaman diliminde yapılmıştır. Geleceğe odaklandığınızda tahmin ettiğiniz sorunlar sizde endişe duygusunun doğmasına yol açar. Endişe tüm gücünüzü yok eder, cesaretinizi kırar, çalışma azminizi öldürür. Bizim aradığımız güç değil mi? Gücümüz var bizim. Şimdiki gücümüzü doğmamış geleceğe göndererek niçin kullanılamaz hale getiriyoruz? Geleceğe gönderdiğiniz gücü geleceğe gittiğinizde kullanacağınızı sanmayın. Güç şimdiki zamana kablolarla taşınan elektrik gibidir. Onu depolayamazsınız. Gönderdiğiniz geleceğin toprağında yağmur suyu gibi yok olur gider.
Karamsarlık geçmişten, endişe gelecekten gelir. Şimdiyi düşünün. Geleceğe ise tevekkülle bakın. Tevekkül sayesinde sadece gücünüzün azalmasına engel olmazsınız, aynı zamanda gelecekten güç alırsınız.
Şu anda sahip olduğumuz güç geçmişten gelen tecrübelerden ve gelecekten gelen ümitlerden oluşmuştur. Şu andan geçmişe ve geleceğe uzanan elektrik kabloları vardır. Elektrik akışının yönünü belirleyen biziz. Geçmişinizdeki olaylardan aldığınız dersleri kullanırsanız, başarılarınızdan dolayı kendinizi tebrik ederseniz, geçmiş size güç verecektir. Geleceğinizden endişe duyarsanız tüm gücünüz alıp götürür. Ama geleceğe ümit, güven ve tevekkülle baktığınızda oradan size güven ve cesaret gönderecektir.
Tevekkülsüz insan başına gelenlerin tüm sorumluluğunu kendinde gören insandır. “Kul fiilinin yaratıcısıdır.” Gibi bir Mu’tezile anlayışına sahip olan, “yaptıklarının yaratıcısı olduğunu” sanan insan tevekkül edemez.
Yaşadığımız şu endişelere bakın: Ya üniversite sınavını kazanamazsam. Ya sınıfımı geçemezsem. Ya beni sevmezse! Ya işimden kovulursam. Ya iş bulamazsam. Ya fakir olursam. Ya hasta olursam. Ya ölürsem. Eğer kötü olaylar olacaksa endişe ederek onları yok edemezsiniz. Tam tersine endişe ettiğinizde bunların olmasını on kat hızlandırırsınız. Bununla da kalmaz, bir defa ölecekseniz bin defa ölmüş gibi acı çekersiniz. Bir defa sınavı kaybedecekseniz, bin defa kaybetmişçesine üzülürsünüz. En gülünç olanı da şudur: Başımıza gelen felaketlerin çoğunun tek nedeni bizim endişelerimizdir. Düşündüklerinizi kendinize çektiğinizi bilmiyor musunuz?

Aklına geleni söyleyen bir çocuğun annesinin endişelerinin, annenin başına neler getirdiğini anlatan bir hikaye okudum. Kocaman burnu olan bir komşuları eve misafir geldiğinde, anneyi bir korku salar. Ya çocuk komşusunun burnu için kırıcı bir söz söylerse. Çocuğun uykusu gelinceye kadar anne bu endişeyi taşır.
Çocuk ağzını açtığında komşusunun burnu için bir söz söyleyebileceği endişesiyle annenin yüreği ağzına gelir, hemen çocuğun konuşmasını keser. Sonunda uykusu gelir çocuğun. Büyük bir kurtuluş içinde anne çocuğunu odasına götürür, uyutur. Salonda oturan komşusuna geri döner ve ona bir ikramda bulunmak ister.
Bu rahatlık içinde, dakikalarca düşündüğünün etkisinde kalan anne “Burnunuza ne alırdınız?” der.
Bir gün boşanabileceğinden endişe eden bir kadın sonunda boşandı.
Üniversite sınavını kazanamamak endişesiyle uykuları kaçan çok çalışkan arkadaşım Mahir bu sınavı kaybetti.
Endişenizi büyüttükçe en kötü şartları kendinize çekersiniz.
Yaratıcı hiç kimseye kaldıramayacağı yükün yüklenmeyeceğini söyler.
Neden endişe ediyorsunuz. Peygamber(asm) der ki “Her kim dilencilik yaparsa Allah ona fakirlikten bir yol açar.”

Tevekkülsüzlüğün ulaşabileceği korkunç boyutları gösterebilecek şu örneğe bakın. Bir dönem Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpacağı endişesi tüm dünyayı sarmıştı. Cehennemden endişe etmeyen insanların cehenneme göre mum ateşi kadar bile dehşeti olmayan bir taş yığınından nasıl korktuğunu görüyor musunuz? Amerika’da her gün gazete manşetlerinde bu konu yer alıyordu. İnsanların pek çoğu apartmanların bodrumunda yaşamaya başladılar. Korkularından intihar edenler bile oldu. Korktukları en büyük acı ölümse niçin kendi elleriyle ölüyorlar?
Ay yüzeyine çarpan meteorlar derin kraterler oluşturmuştur. Güneşten gelen parçacıklar Ay yüzeyini sürekli mikroskobik bombardıman altında tutarlar. Ama dünya bilinçli şekilde korunuyor. Ay’a yönelen milyonlarca saldırının bir kaçı bile dünyaya yapılmamıştır. Milyonlarca yıldır güvenle korunan dünyanın bir tesadüfe kurban gideceğini mi sanıyoruz? Üzerimizdeki ilahi koruma kalkarsa zaten hiçbir endişe bizi kurtaramaz. Bir gün dünya yok olacaksa, endişe ederek bunu değiştirebilecek miyiz?
Tevekkül edenle etmeyen arasındaki fark şu iki örneğe benzer: Bir adam güçlü bir kaptanın yönettiği gemiye yükleriyle birlikte biner. Yükünü yere koyar, üzerine oturur, yolculuğuna güven içinde devam eder. Diğer adam yükünün çalınacağından korkar. Kaptanın adaletine, koruyuculuğuna güvenmez. Tedbir almak için yükünü sırtında taşır. Yolculuk uzadıkça sırtındaki yük, gücünü iyice zayıflatır. Tüm gücünü kaybeder. Değil yükünü korumak, kendisini bile ayakta tutamaz. Dahası bu davranışı kaptanın gücünü hiçe aldığı anlamında yorumlanır, cezalandırılır.
Tevekkülünüz varsa, üzerinize düşeni yaparsınız; gücünüzün dışında kalan hakkında kaderin adaletine ve hükmüne güvenirsiniz. Ümitle dolu olursunuz. İstediğinizi elde etme zamanınız gelmemişse en azından acı çekmekten kurtulacaksınız. Kanal D’de yayınlanan Pazar Magazin programında bu satırların kaleme alındığı 24.1.1999 günü şarkıcı Fedon’un “Yüksekte durmuyorum.
Acaba kendimi aşağı mı atarım diye” dediğini duydum. Endişe budur.

Köyümün mısır tarlalarında çalışırken bahar mevsiminde bir akrabamla karşılaştım. Mısırların sapları büyümüş, ama haftalardır yağmur yağmadığı için koçanlar yetişememişti. Sulama çabaları da işe yaramıyordu, çünkü ırmaklardan akan sular da kesilmişti. Komşum göklere, dağlara baktı. Öfkelendi, küfürler savurdu, tarlaya saldırdı. Korku içindeki bakışlarım altında mısırları kesti, kırdı, tarlayı tahrip etti. “Bir şey yetişmeyecekse ne diye uğraşıyorum” dedi.
Bir hafta sonra yağmurlar başladı. Ölmek üzere olan mısırlar yeniden dirildi; ama tahrip edilen tarlada koçan verebilecek sadece birkaç mısır kalmıştı. Bu adam diğerleri gibi tevekkül etseydi felaketi böylece on kat artacak mıydı?

Not: Bir okul arkadasim bu yaziyi mailime kondurdu, cok begendim ve sizlerle paylasmadan edemedim.
7

20 yil önce istedigim ToKa

Bu yil Türkiye'deyken bir taki dükkaninda bu resimdeki tokayi ve daha bir sürü buna benzerlerden gördüm. O an taa ilkokul zamanina gittim.
Sinifta her seviyeden cesit cesit cocuk vardi. Ben ise bir esnaf kizi olarak her istedigimi alabilecek gibi degildim. Siniftan biri bu kelebek tokalardan almisti bembeyazdi onunki. Cok güzelde yakistirmisti kendisine. Sonra günler gectikce birkac kizda daha gördüm ayni tokanin baska renginden almislardi.
Hani birsey moda olurda cevrede cok görürüz hatta begenirsek bizde alirizya, onun gibi bende cok begeniyordum ama aklimin ucundan bile gecirmiyordum almayi durumumuzu bildigim icin :/
Nasil kiskaniyordum ve benimde olsa diye hayal kuruyordum eminim...
O siralar ayni kizlar yine birsey modasi daha cikarmislardi, teneffüslerde cubuk kraker yemek. Böyle 2-3 kiz ellerinde cubukla citir citir yiyerek sohbet ederek gezinirdi. Ama ben zaten babamin bakkalindan cubuk aliyordum o cok cekici gelmiyordu... Böyle baskalarinda olan ulasamadigim seyler sanirim beni etkiliyordu :S Ya da aynisi bende de olsa onlarda olunca daha güzeldi, daha degerliydi...

Taki magazasinda bu tokaya bakarken o kizin sacindaki beyaz tokayi ve bunlari düsündüm iste... Bende bu rengini secerken kendime, yanimda bulunan anneme anlattim bu ilkokul hatirasini...
"Niye o zaman demedin hic" dedi bana. O zamanlar tokadan daha mecburi masraflarin bilincinde oldugumdan deme geregi bile duymamistim. Ben hep ailesine yük olmamaya calisan bir cocuktum, o psikolojideydim, nedenini bilmiyorum...
Annem ben o tokayi alirken gülümsedi ve sevindi, onunla paylasinca bende mutlu oldum yillar sonra da olsa o zamanki duygumu bilsin istedim :)
Simdi evde bunu takinip gezinmek mutlu ediyor beni :)

Not: (Gecmisime, cocukluguma dair unutamadiklarimi yandaki Unutulmaz kategorisinden okuyabilirsiniz)
~♥~
3

Bayram Öncesi Maskelendim


Bayram öncesi kim kendini simartmak istedi?
Ben istedim ve uyguladim bugün.
Aslinda cok birsey degil ama yinede yetti kendimi mutlu hissetmeme :)
Öncelikle ayaklarima maske yaptim, suya kattigim maskenin kokusu greyfurt ve melissa cok hostu. Ayaklarim suda beklerken böyle hafiften bir nane ferahligi veriyordu, insan cok rahatliyor.
Yarim saat sonrasi (beni cok rahat birakmayan kiziminda sayesinde :P) sudan cikmis ayaklara biraz pedikür uyguladiktan sonra losyon sürdüm, yumusacik ve mis gibi oldular :)

Sonra yüzüme geldi sira, deniz mineralli bir maskeyi denemeyi epeydir düsünüyordum bu güne kismet oldu. Yüzüme koyar koymaz acayip bir etki yapiyor, sonrasi az yanma geliyor ve ben bunu sevmedim, zaten 5 dk. tuttum aldim hemen, kokusuda bir acayipti :S Ama sonra biraktigi etki cok güzeldi yüzümde ;)
Bu sirada maske yüzümdeyken esimi cagirmak istedim cünkü ise gidecekti, amacim korkutmak degildi ama o beni maskeli görünce korktu :D "Ödümü kopardin " diyor :D
Kizimda bir yandan " heyy kadin git, sen annem degilsin" diye saldiriya gecti :D

Maske isi bitince, ellerime geldi sira onlarada yatmadan önce kremlerim iyice dedim, uykuda yogun etki etsin diye. Aslinda bu sira sacima yumurta ve bal maskesinide yapmayi istiyorum, belki yarina ;)
Ben maske islerini haftada bir falan yapmam öyle, kafama eserse iste :P
Belki onun icin beni mutlu etme sebebi, bikmamis olmak.
Vee aksam esim calisiyor olsa da kendime cay demleyip iftara yakin pisirdigim limonlu keki götürdüm.

Bayrama kücük hanima hediye hazirlamaliyim, "yuppiii bayram, hediye gelecek" diye seviniyor.

Hepinize sevdiklerinizle birlikte seker-cikolata tadinda güzel bir bayram gecirmenizi diliyorum.
Önceki bayramlarimiz nasil gecmis birkacinin linkini ekliyorum merak edenlere:


7

Yapıştır Yapıştır

Ben bu ara yapisan her türlü kagida taktim kafayi.
Evde biryerlere birseyler yapistirip duruyorum, özellikle mutfakta. Duvar tattoolari zaten epeydir bir piyasada, ben Türkiye'den getirdim, hem cesit cok hemde ne kadar uygun fiyati. Cok fark var cidden. Avrupa'da yasiyoruz diye ayni ürünlere daha cok ödüyoruz bunu bu yil fiyat karsilastirdigimda cok iyi anladim. Bir yeri farkli desem neyse, tipatip ürün cok daha uygun. O fiyata veriliyor mademki neden burada da o sekil satilmiyorki... Tam tersi sekilde de gördüm yani Tally Weijl adli bir magazada ayni tunik cok daha uygundu burada indirimdeydi, Istanbul'da ise 3 katiydi nerdeyse :S

Neyse iste ben evdeki bazilarini gösteriyorum. O banyo dolabina yapistirdigim mavi su sira mutfaga yayiliyor hizla :D Su isitici, firinin kapagi, su kazani ..vs bile nasibini desem siz anlayin iste :P
Evin girisindeki bu 7 kelebek kardeside cok seviyorum, aynali duruyorlar. O az cicek olani buzdolabi. Sira sira cicekler ise yine evin girisinde, misafirleri ciceklerle karsilamak amacli :P
Simdi bu yaziyi yazarken en cok evinde böyle tattoolar olan kim acaba diye merak ettim ve isteyen bu sekil bir post yazsa ne iyi olur. Hem nerelere uygulanmis diye degisik fikirler cikabilir ;) Ebe söbe demeyeyim ben isteyen üstüne alinsin iste :)

Yap yapistir, istediginde cikar ;) Ohh ne güzel degil mi :)

Not: Kadir Geceniz mübarek olsun ♥
Back to Top